plân.
Everything went according to plan: Her şey plâna göre cereyan etti.
The government is now attempting to put its plan into operation.
tasarı, taslak.
preliminary/initial/working plan: ön tasarı.
niyet, maksat, fikir, tasavvur, proje.
plans for the future.
(resimde) plân, üstten görünüş.
kroki.
a plan for the dock area.
yol, yöntem, usul, tarz.
the best plan would be … : yapılacak en iyi şey …
tasarlamak, plânla(ştır)mak.
to plan a new recreation center. to plan one's vacation.
plânını çizmek, plân yapmak.
düşünmek, tasavvur etmek, plân kurmak.
plan to do sth.: bir şeyi yapmaya niyetlenmek.
We are planning to take a long vacation this year. to plan one's retirement.
kulis arkası hazırlanan komplo
kurtarma paketi
Noun, Banking
kurtarma planı
Noun, Banking
iş planı
Noun, Management
oda ve hafif sabah kahvaltısını içeren otel ücreti
(hayat sigortası) iştirak planı
reklamların yaratılmasında metin içeriğinin planlanması aşaması
maaş esaslı emeklilik planı
yatırım esaslı emeklilik planı
(İskoçya) kendi kendini yönetim tasarısı
havuzlamalarda kullanılan gemi planı
havayolları ve turistik işletmelerce yapılan iskonto
birlikte yolculuk yapan aile fertlerine oteller
(araba) grup sigorta sistemi
yerleşim planı
Noun, Architecture
birlikte oy kullanma sistemi
ödeme planı
Noun, Accounting
bir emeklilik plan ına katılmış kişi
plan yöneticisi (bankanın tüm kredi kartı faaliyetinden sorumlu kişi
(işçi değerlendirme) puantaj sistemi
(US) kısa çalışma anlaşması
ölümün poliçe ile saptanmış süre içinde meydana gelmesi durumunda sigorta şirketinin sigortalıya taahhüt
ettiği para tutarını ödemeyi kabullendiği hay
iş programı
Noun, Management